Bu hareketin en dikkat çekici noktası, MHP’lilerin yanında AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Âla’nın bulunmasıdır. Âla, Erzurumlu. Olayların zirve yaptığı 2004-2007 yılları arasında Diyarbakır Valiliği yaptı. Tabi öncesinde 2 yıllık Batman Valiliği yapmışlığı da var. Yani bölgeyi çok iyi bilen biri. Benimde yıllarca takip ettiğim bir isim. Kısacası AK Parti'nin Kürt siyasetini yönlendiren önemli aktörlerin başında geliyor.
Kamuoyu Vali Efkan Âla’yı, 2006 yılının Mart ayında Bingöl- Muş- Diyarbakır üçgeninde bulunan Şenyayla Bölgesinde güvenlik güçleri ile PKK'lılar arasında çıkan ve 14 PKK’lının öldürüldüğü ve kimi çevreler tarafından ‘Kimyasal silah’ kullanıldığı iddia edilen olay ile hatırlıyor.
Şöyle ki; o dönem Diyarbakır'da olay çıkmaması için ölen PKK’lıların cenazeleri Vali Efkan Âla’nın talimatı ile Malatya Adli Tıp Kurumu’na yönlendirildi. Ancak ölenler arasında Diyarbakırlı 4 PKK’lı da vardı. Cenazeler Diyarbakır’da defnedildi. Büyük olaylar çıktı. 3 Kişi öldü, onlarca vatandaş ve güvenlik görevlisi yaralandı. Onlarca işyeri zarar gördü.
‘CAMA GELSİN, CANA GELMESİN’
Dönemin Diyarbakır Valisi Efkan Âla, bazı çevrelerin güvenlik güçlerinin, eylemcilere yönelik yeterli derecede sertlikle müdahale etmediği yönündeki eleştirileri üzerine o meşhur sözünü söyledi: Cama gelsin, cana gelmesin. Âla, devamında şu tespitleri yapmıştı:
‘Olayların ardında provokasyon ve tahrik olduğu açık. Kentte uzun zamandır örgütün baskısına karşın kepenk kapatma olmadı. Örgüt bazı şeyleri yapamadı, yaşanan değişim nedeniyle örgütte taban kaybı başladı. Bu nedenle örgüt agresifleşti.
Devlet kurumlarını taşlayanlar çoluk çocuktu. Ne yapalım, çocukları öldürelim mi? Burada kısa vadeli düşünme olmaz, geniş düşünen devlet var. Bu kadar çocuk dışarı çıkmış, panzerlerle su sıktık. Sert müdahale etsek, terör örgütünün istediği de bu. Sonra 20 yıl geriye gidilecek. Camlar, çerçeveler yerine konur, ama can yerine konulabilir mi? Türkiye'nin bu konuda geçmişte ne maliyetler ödediği ortada. Hem vatandaşın malını hem çocukların canlarını koruyarak kalıcı etki bırakma dengesini koruduk.’
Âla, bir yıl sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Müsteşarı oldu. 2013-2016 yılları arasında ise İçişleri Bakanlığı yaptı. 16 Temmuz 2014'te Resmi Gazete'de Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun adıyla yayımlanarak kanunlaşan ve adına ‘Çözüm Süreci’, ‘Açılım Süreci’, ‘Demokratik Açılım’, ‘Kürt Açılımı’ veya ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ gibi isimler verilen süreçte ön planda yer aldı.
28 Şubat 2015’te İmralı Heyetinde yer alan dönemin HDP milletvekilleri Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder, İdris Baluken ve dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı Efkan Âla, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal ile Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Muhammed Dervişoğlu Dolmabahçe Sarayı’nda bir araya geldi. Bugün Efkan Âla AK Parti Genel Başkan Vekili sıfatı ile yine sahnede.
Herkesin malumu, AK Parti ilk kez 31 Mart 2024 Yerel Seçiminde ikinci parti konumuna düştü. Yapılan tüm anketlerde Cumhur İttifakı acısından gidişatın iyi olmadığı yönünde. 25 Mart 2024’te ‘Kürt Sorununda Yeni Çözüm Süreci Seçim Sonuçlarına Endeksli mi?’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bugün yaşananlar bunu gösterir nitelikte. Okumak isteyenlere yazının linkini bırakıyorum. https://www.guneydoguekspres.com/kurt-sorununda-yeni-cozum-sureci-secim-sonuclarina-endeksli-mi
AK Parti ve Cumhur İttifakı irtifa kaybetmeye devam ediyor. Onlarda bunun farkında ve çıkış yolu arıyorlar. Ancak önlerinde çözmeleri gereken sadece Kürt sorunu yok. Ekonomik krizden hukuka, çetelerden mala çökme olaylarına, kadın-çocuk-işçi ölümlerinden şiddet olaylarına, siyasetteki U dönüşlerinden iş ve dış politikadaki tutarsızlıklara, işçi-memur ve emeklinin durumundan işsiz sayısına, eğitimden sağlığa, tarımdan savaş bölgelerinden ülkeye göçe eden insan sayısına kadar çözmeleri gereken devasa sorunları orta yerde duruyor.
Cumhur İttifakı, bu ve buna benzer yığınla sorunu çözebilir mi? Ülkenin bugünkü ekonomik gücü ve dışa bağımlılığı nedeniyle mümkün görünmüyor. Dolayısıyla Cumhur İttifakı muhalefete yöneldi. Böl-parçala-yönet taktiği uyguluyor.
Görünen o ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli, ev toplantılarında böyle bir karar aldı. Erdoğan, Bahçeli'yi bu hamleyi yapmaya ikna etti. Bu adım olumlu veya olumsuz da olsa kaybedecekleri bir şey yok. Her iki durumda da kazananın kendileri olacağını öngörüyorlar. Çünkü her iki durumu da lehlerine çevirecekleri hamleleri eminim ki şimdiden hazırlamışlardır.
Muhalefeti tuzağa düşürmek istiyorlar. Muhalefet bu tuzağa düşer mi? Daha önce 6’lı masanın başlama, devam etme ve sonlanış süreçlerine baktığımız da evet düşüyorlar. Meral Akşener'in saraya çıkması, Kılıçdaroğlu’nun muhalefeti, şimdiden muhtemel Cumhurbaşkanı adayları arasındaki tartışmalar. 6’lı masadan kopan küçük partilerin yeni anayasa konusunda AK Parti'ye yeşil ışık yakmaları, AK Parti ve MHP’nin bu hamlesi üzerine CHP Lideri Özgür Özel’in alelacele Güneydoğu turuna çıkması ve cezaevindeki Selahattin Demirtaş’ı hatırlaması gibi listeyi uzatabiliriz.
Olup bitenler karşısında sakinliğini koruyan, gelişmeleri izleyen, içinde onlarca Türk bileşeninin de bulunduğu Kürt siyasetinin en büyük partisi DEM Parti, herşeye rağmen konunun konuşulmasından memnun. Her iki tarafta hem yeni bir anayasa, hem de cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için yüzde 10 ile denge konumundaki DEM Parti’ye ihtiyaç duyuyor. Bunun farkındalar. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi önceki çözüm sürecinde muhatapları kanunla koruma altına alınırken, fatura hep kendilerine kesildi, hep onlar bedel ödedi. Dolayısıyla kocaman bir güven sorunu var. Bu açılımı başlatanların veya başlatmak isteyenlerin samimiyetinin öncelikle bir hukuki zemin hazırlamasıyla başlayacağına inanıyorlar.
Peki yeni bir çözüm süreci MHP ile mümkün mü? Bana göre değil. Bölgede gerek siyasilerin, gerekse seçmenin ekseri çoğunluğun, AK Parti’nin daha önce kendilerini yarı yolda bıraktığını ve MHP’nin söylemleriyle kendilerini şimdiden yarı yolda bıraktığını düşünüyorlar.
Bahçeli, her gün birbirinden farklı şeyler söylüyor. Bir gün ‘Yeni bir döneme giriyoruz, dünyada barışı isterken kendi ülkemizde barışı sağlamamız lazım’, derken öbür gün, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ı kastederek Türkiye’ye getirilirken, ‘Her türlü hizmete hazırım diyen terörist başı buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin’ diyor, el uzattığı DEM Partililere ise ‘Uzattığım el Türkiye partisi olun teklifidir, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el gelin teröre cephe alın temenni ve teklifidir’ diyor.
Öbür taraftan Erdoğan ve AK Parti kurmayları, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Neçirvan Barzani ve bazı yetkilileri ile görüşüyor. Bilindiği üzere Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim, PKK ile mücadelede Türkiye'ye topraklarında üs açmasına müsaade ediyor, istihbarat sağlıyor, hatta Barzani'ye bağlı peşmergeler zaman zaman Türk askeri ile birlikte operasyon yapıyor.
O zaman muhatap kim?
Çözüm süreci kiminle olacak?
Birincisi iş başındaki hükümet,
İkincisi İmralı Cezaevindeki PKK Lideri Abdullah Öcalan,
Üçüncüsü legal DEM Parti,
Dördüncüsü Edirne F Tipi Cezaevinde bulunan Selahattin Demirtaş.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, el uzatmasının dışında söylemlerinde hiç birini muhatap almıyor, almayacağını da gösteriyor. Emrivaki yaparak 'Benim isteklerimi yerine getirin' diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en yakın isimlerden Başdanışmanı Mehmet Uçum'un çözüm süreciyle ilgili görüşlerine bir bakalım. Uçum, 'DEM kendisine sunulan terör vesayetinden kurtulma imkanını değerlendirmezse terör vesayeti hukuk yoluyla tasfiye edilir. Türkiye’de ne önceki uygulamaya benzer ne de yeni versiyonla bir çözüm süreci olmaz, olamaz.’
Tüm bu olup bitenlerden bir çözüm süreci çıkacağına inanmıyorum. Aksine politik oyun olarak görüyorum. Keşke MHP’nin dahil olduğu bir çözüm süreci olsaydı. Artık kan akmasaydı. Anaların gözyaşı dinseydi. Böyle bir süreçte çözüm daha kolay olurdu. Ama MHP ile süreç, Çözüm’süzlükten başka bir şey değil.
Son olarak çetelerle ilgili bir iki cümle yazayım. Ülkemiz maşallah çete cennetine döndü. Her gün çete operasyonları ile ilgili haberler izliyoruz. Her türlü çeteyi gördük, duyduk, belli bir süre sonra unuttuk. Ama böylesini ilk kez duyduk, şahit olduk, Yenidoğan Çetesi… Ya ne diyeyim, ne yazayım ‘Allah belanızı versin. Hem para için bebekleri öldürün, hem de o parayla utanmadan gidip yiyin, için, alem yapın. Yazıklar olsun.
Sevgiyle kalın.
RSS
Twitter
Facebook
Youtube
Google+
Instagram
FUTBOLUMUZDA ETNO-SPORTİF ŞİDDET...
YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ...
KAYBOLAN KIZ EFSANESİ…
ÖYLE ÇEK GİT...
KORKAK VE KÖR HÜKÜMET PROGRAMI...
SOKAKTAN MUTFAĞA: TAVUK KOKOREÇ...
AKP-MHP, SPOR YASASI İLE 3 BÜYÜK TAKIMIN KATARLILARA SATILMASININ ÖNÜNÜ AÇTI…
DİYARBEKİR GİBİ...
ÇİKOLATANIN KALP VE DAMAR HASTALIKLARI ÜZERİNE ETKİSİ…
RAKAMLAR HER ALANDA GERİLEDİĞİMİZİ GÖSTERİYOR…
KİME ÇALIŞAN GAZETECİLER?