Ninova Haber - CHP sözcüsü Faik Öztrak'ın açıklamalarından öne çıkan satır başları şöyle: “Bugün MYK’da; Mutfaklarda büyüyen yangını, gençlerimizde artan işsizliği, umutsuzluğu, çaresizliği, esnaflarımızın salgında bir başına bırakılmasını, emekçilerimizin çaresizliğini, artan vaka sayılarını, felakete dönüşen salgını, yani ülkemizin gerçek gündemini ele aldık.
Bir ülke ya ilim ve adaletle, ya da zulüm ve zalimlikle yönetilir. Erdoğan Şahsım Hükümeti, zulmüyle milletimizi nefessiz bırakıyor. Milletimizin nefesini; zamlarla, işsizlikle, açlıkla, yoklukla, baskıyla kesiyor.
Bu sabah, mart ayı enflasyon rakamları açıklandı. Zulüm zam olup milletimizin üstüne yağmış.
TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre bile, durum felaket. Mart ayında enflasyon yüzde 1,1 olmuş. Yılın ilk üç ayında gerçekleşen enflasyon ise yüzde 3,7.
Mart’ta 12 aylık enflasyon ise yüzde 16,2’ye çıkmış. Bu, 2019’dan bu yana gerçekleşen, en yüksek 12 aylık Mart enflasyonu… Ve bu enflasyonla Türkiye, dünya üzerinde en yüksek enflasyona sahip 14. Ekonomi oldu. Aynı ligde bulunduğumuz ülkeler, Nijerya, Etiyopya, Haiti. Erdoğan Şahsım Hükümetinin yarattığı tablo işte bu. Son bir yılda, benzinli otomobil yüzde 110, televizyon yüzde 89, dizel otomobil yüzde 86, bulaşık makinesi yüzde 68 zam görmüş. TL’deki değer kaybı bu ürünlerin fiyatını uçurmuş.
Mutfaktaki yangın da korkunç. Son bir yılda, yumurta yüzde 64, ayçiçek yağı yüzde 60, mısırözü yağı yüzde 55, mercimek yüzde 45, tavuk eti yüzde 44 zam görmüş. Bunlar da TÜİK ’in makyajlı rakamları. Pazardaki, marketteki yangın daha da büyük.
Hem çekirdek enflasyon, hem de üretici fiyatları da ilerleyen günler için iyi bir tablo çizmiyor. Çekirdek enflasyon göstergeleri, tüketici fiyatlarının üzerinde seyrediyor. Yine Yurtiçi Üretici Fiyatları, mart ayında yüzde 4,1 artmış. Bu mevcut seride en yüksek üretici fiyat enflasyonu. Yine Mart ayında 12 aylık üretici enflasyonu yüzde 31,2 ile tüm Mart aylarının rekorunu kırmış. Son bir ayda Türk Lirasındaki değer kaybının, daha da hızlandığını düşünürsek önümüzdeki aylar da, milletin üzerine yağacak zam yağmurunun, daha da şiddetleneceği anlaşılıyor. Ama şahsım hükümetinin zulmü, sadece zamla olmuyor. Bunlar, milletten gerçek enflasyonu saklayarak da zulmediyorlar.
Enflasyon Araştırma Grubu’nun rakamlarına göre, mart ayında enflasyon, TÜİK’in açıkladığının üç katı. Mart’ta gerçekleşen enflasyon yüzde 3,4. İlk üç ayda gerçekleşen enflasyon ise yüzde 8,4. Enflasyonu düşük göstererek, emekliye hak ettiği aylığı, memura ve işçiye hak ettiği ücreti vermemek de zulümdür. Memura 2021’in ilk altı ayında yüzde üç zam verip, Borsa İstanbul Yönetim Kurulu üyelerinin huzur hakkına, Yüzde 33 zam yapmak da zulümdür. Bu arada memura verilen yüzde 3’lük maaş zammı, daha yılın ilk üç ayında eriyip, gitti. Peygamberimiz, “İşçinin hakkını alın teri kurumadan verin” diye emretmiş. Şahsım hükümeti makyajlı enflasyon rakamlarıyla, milyonlarca işçinin, emekçinin hakkını gasbetmekten utanmıyor. Milletimiz her şeyin farkında. Halkımızın yarısı, “Mutfaktaki enflasyon yüzde 40’ın üzerinde” diyor.
Emeklinin bayram ikramiyesi 3 yılda kuşa döndü. 10 milyon emeklinin sesine mutlaka kulak verin. Yaparlar mı? Sanmıyoruz. Çünkü onların yandaşa hizmet etmekten, emekliye hizmet etmesine sıra gelmiyor. Bugün biz 10 milyon emeklimize söz veriyoruz; iktidara gelmeden, bayram ikramiyesini size verdirdik. Ahdımız olsun size hak ettiğiniz bayram ikramiyelerini iktidara geldiğimizde yine biz vereceğiz.
Türkiye lebaleb kongrelerin de katkısıyla, onun millete verdiği cesaretle dünyada salgının yeni merkez üslerinden biri oldu. Salgının başladığı Çin bile bizim yanımızda solda sıfır kaldı. Ülkemizde günlük vaka sayıları artık 40 binin üzerine yerleşti. Bu vaka sayılarıyla dünyada 3'üncü, Avrupa'da 2'inci sıradayız. 4 Nisan 2021 itibariyle günlük vaka sayısında ABD'yi de geçtik. Yine günlük vefat sayıları da 180'ne yerleşti. Salgınla mücadelede son 3 ayı bu hükümetin sorumsuzluğu yüzünden kaybettik.
Bunların zulmü türlü türlü. Yandaşları için Londra'ya ambulans uçak gönderenlerin, bu ülkenin sade vatandaşı için hastane yatağı bulamaması tabi ki zulümdür. Aslı Özkısırlar'a 25 gün boyunca uygun koşullarda bir hastane yatağı bulunamamış. Neden bulunamadı? Çünkü tüm hastaneler Covid yüzünden ağzına kadar doluydu ya da salgın tehlikesi vardı. Aslı günlerce sesini Sağlık Bakanı'na duyurmaya çalıştı ama duyuramadı.
Beş tane yandaş müteahhidin vergi borçlarını tek kalemde silenler, çiftçinin faiz borcunu silmiyorsa, bu bir siyasi tercihtir. Merkez Bankası kasasındaki 128 milyar dolar buharlaştırıldı. Erdoğan ve damadı bir oldu, 128 milyar doları har vurdu, harman savurdu. Hangi yöntemle, hangi kurdan milletin dövizi, kimlere satıldı? Bunu soran bürokratın kafası gidiyor. Merkez Bankası Başkanını, yakın zamanda görevden aldılar. 128 milyar doları unutacak, şahsım hükümetine bağlı bir başkan getirerek, kendilerini garantiye aldılar. Yetmedi, bir de duruma vaziyet etsin diye, bir başkan yardımcısı ve yine Saraya yakın bir Banka Meclisi üyesi atadılar. Atanan başkan yardımcısının kariyeri, küresel faiz lobilerinde çalışmakla geçmiş. Erdoğan, “Dediğime bakma, yaptığıma bak” diyerek, bu atamayla, faiz lobilerine de bir yandan selam çakıyor.
Milletin 128 milyar dolarını buharlaştıranlar, artlarında iz bırakmamak için, anlaşılan temizlik yapmaya çalışıyor. Yakında TCMB ve Hazine arşivlerinde yangın çıkarsa, veya arşivleri su basarsa hiç şaşırmayacağız. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Bu işin sorumluları, yargı önünde bu yaptıklarının hesabını mutlaka verecek. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yapacağımız ilk işlerden biri, bu 128 milyar doların hesabını sormak olacaktır.
Erdoğan yeni bir “darbe mağduru” oyununun perdesini açtı. Biz kabak tadı veren bu tiyatroyu, çok izledik. Milletimiz de, Erdoğan’ın sahte gündemler ve algı operasyonlarıyla, milletin gündemini çalmasından artık bıktı. Erdoğan Ayasofya baş imamı şeriat istediğinde, faize ve İstanbul Sözleşmesine karşı çıktığında, buna ses çıkarmıyor. Ama içlerinde “Mavi Vatan”ın müellifi olan, 15 Temmuz’da FETÖ ile göğüs göğse çarpışmış emekli amirallerin yaptığı bir açıklama “Darbe yapmak için bir araya gelmek” oluyor. Anlaşılan ifade özgürlüğü, sadece saray ve sarayın yandaşları için var. Birkaç emekli amiralin yaptığı açıklamadan sonra, darbe ve vesayet tamtamlarını çalmaya başlıyor. Açıklamanın üzerinde çılgınca tepiniyor. Şablon bir retorik, kalemşörleri aracılığıyla basın yayın organlarında okunuyor. Kamu kurumlarının internet sitelerine konuyor. Tüm bu organize işler, işsizlikten, yoksulluktan, salgından bunalmış milletin, gerçek gündemini karartmak için yapılıyor. Emekli Amirallerin yaptığı paylaşımın yöntem ve şekli, elbette eleştirilebilir. Ama bu metinden darbe çıkartmak, ayrı bir hüner ister.
Türkiye’de ‘darbe olmasın’ istiyorsanız, emekli amirallerden değil, sarıklı amirallerden çekineceksiniz. Bu ülke emekli olan, fikrini ve tecrübesini, ülkenin siyasetçileriyle paylaşmak isteyen amirallerden çekmedi. Bu ülke ne çektiyse, sarayın Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpaslarla soktuğu, mensubiyeti başka yerlere ait olan generallerden çekti. Ve bugün bir tarikat gitti, onun yerine diğerleri geldi.
Şimdi size soruyoruz; Sayın Erdoğan, sizin aklınızın başınıza gelmesi için, bu ülkenin başına daha hangi felaketlerin gelmesi gerekiyor?
Genel Başkanımız 15 Temmuz’dan sonra, 20 Temmuz sivil darbesinden önce, Yenikapı’da, tüm Türkiye’nin şahitliğinde, Erdoğan’a şu çağrıda bulunmuştu. Adliyeye, Camiye ve Kışlaya siyaseti sokma. Erdoğan bu çağrıyı dinlemedi. Onun yerine 20 Temmuz sivil darbesini yaptı. Tek Adam Vesayet Rejiminin düğmesine bastı. Siyaseti camiye de, kışlaya da, adliyeye de sokmaya devam etti. O gündür, bugündür de, milletimizin iki yakası bir araya gelmedi. İşsizlik çığ gibi büyüdü, aşımız küçüldü, ülkemizin bereketi kaçtı. Bu çağda demokrasiyle yönetilmek, bir ülkenin en büyük onurudur. Ancak tek adam vesayet rejiminin, düğmesine basıldıktan sonra gördük ki, millet iradesine darbe sadece asker postalıyla yapılmaz. Mokasenle de yapılır. Millet iradesine darbe, 2015’de 7 Haziran Seçim sonuçlarını tanımayarak, ardından milletin güvenlik endişesini kaşıyıp, seçimleri tekrarlatarak da olur. Millet iradesine darbe, bir önceki seçimde, halkın yüzde 49,5'inin oyunu almış bir Başbakanı, ince ince planlanan bir Saray darbesiyle, istifaya zorlayarak da olur. Millet iradesine darbe, Tek Adam Vesayet Rejimine geçebilmek için, sarıklı darbecilerin bombaladığı Gazi Meclisi, 20 Temmuz’da OHAL ilan edip, devre dışı bırakarak olur. Millet iradesine darbe; OHAL koşullarında Referandum yapıp, bir de mühürsüz oyları seçim devam ederken geçerli sayarak olur. Millet iradesine darbe; 2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Seçimlerinde kaybettiği seçimi, mızıkçılık yaparak, yandaş hâkimler eliyle tekrarlatmakla olur. Millet iradesine darbe, Meclis’ten oy birliğiyle geçen bir uluslararası sözleşmeden ülkeyi tek bir imzayla çıkararak da olur. Millet iradesine darbe; TBMM’de reddedilen bir yasa teklifini, Meclis’in Kayyum Başkanına İç Tüzüğü çiğneterek, yeniden Genel Kurul’a getirterek de olur. Millet iradesine yapılan bu darbelerin hiçbiri, askerin postalıyla yapılmadı. Bu darbelerin hepsi, Erdoğan’ın ayağındaki mokasenlerle yapıldı.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin darbelere karşı tavrı çok nettir. Bunu tarih ve millet huzurunda bir kez daha ilan ediyoruz: Biz darbelerin her türlüsüne karşıyız. Postalla yapılan darbeye de karşıyız. Mokasenle yapılan darbeye de karşıyız.
Hegel’in şu sözlerini paylaşarak, bir bardak suda darbe fırtınası koparanları uyaralım. “Bütün tarihsel büyük olaylar ve kişiler, hemen hemen iki kez yinelenir. İlki trajedi olur, ikincisi ise komedi...” Milletimiz, emekli amirallerin açıklamasından, darbe çıkarma tezgâhının bir trajedi değil, komedi olduğunun elbette farkındadır. Milletimiz, Erdoğan Şahsım Hükümetinin darbe simsarlığından bıkmıştır. Yaşanan komedi, sadece Şahsım Hükümetinin çaresizliğinin koltuğunu korumak için, yaptığı şımarıklığın bir tezahürü değildir. Bu aynı zamanda, Meclis’in kayyum başkanının ifşa ettiği, bizim de şiddetle karşı çıktığımız Montrö tartışmasında, “Montrö Sözleşmesi’nden çıkılmasın” diyenlere bir gözdağıdır. Kanal İstanbul üzerinden okyanus ötesine göz kırpmaktır.
Gaflet ve delalet içindeki bu oyuncular, koltukları için, bu ülkenin bekasını ve toprak bütünlüğünü, tartışmaya açmak isteyebilir. Ama milletimiz buna izin vermeyecektir. Milletimiz herkesi yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla görüyor. Herkesin notunu veriyor. Milletimiz sandığın daha fazla gecikmeden, önüne gelmesini istiyor. Sandık önüne geldiğinde de gereğini yapacak. Bu kibirli kadroları evlerine gönderecek.”
Kaynak: Cumhuriyet
RSS
Twitter
Facebook
Youtube
Google+
Instagram
FUTBOLUMUZDA ETNO-SPORTİF ŞİDDET...
YANLIŞ BİLDİKLERİMİZ...
KAYBOLAN KIZ EFSANESİ…
ÖYLE ÇEK GİT...
KORKAK VE KÖR HÜKÜMET PROGRAMI...
SOKAKTAN MUTFAĞA: TAVUK KOKOREÇ...
AKP-MHP, SPOR YASASI İLE 3 BÜYÜK TAKIMIN KATARLILARA SATILMASININ ÖNÜNÜ AÇTI…
DİYARBEKİR GİBİ...
ÇİKOLATANIN KALP VE DAMAR HASTALIKLARI ÜZERİNE ETKİSİ…
RAKAMLAR HER ALANDA GERİLEDİĞİMİZİ GÖSTERİYOR…
KİME ÇALIŞAN GAZETECİLER?