Geçtiğimiz Mart ayında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), "İstatistiklerle Kadın 2019" çalışmasının sonuçları yayınlandı. Buna göre;
Türkiye’de kadınların istihdama katılımı sadece yüzde 29,4. 2018 yılında hanesinde 3 yaşın altında çocuğu olan 25-49 yaş grubundaki kadınların istihdam oranı yüzde 26,5, aynı durumdaki erkeklerin istihdam oranı ise yüzde 90,4.
Erkeklerin yıllık ortalama brüt kazancı kadınlarınkinden fazla. Kadınlar tüm eğitim düzeylerinde erkeklerden daha düşük ücret alıyor. Kadınların çalışma hayatında ortalama kalma süresi 19 yıl, erkeklerin ise 39 yıl. 2016-2018 sonuçlarına göre doğuşta beklenen yaşam süresi kadınlarda 81,0 yıl, erkeklerde 75,6 yıl iken, doğuşta sağlıklı yaşam süresi kadınlarda 56,8 yıl, erkeklerde 59,9 yıl. Sağlıklı yaşam süresi, belirli bir yaştaki kişinin günlük hayattaki faaliyetlerini sınırlandıracak bir sağlık sorunu olmadan yaşaması beklenen yıl sayısı olarak tanımlanır. Buna göre, erkeklerin sağlıklı yaşam süresi kadınlardan 3,1 yıl daha uzun.
Öte yandan iş gücü içerisindeki her 10 kadından yalnızca 3’ü çalışıyor. 2019 yılında 500 bin kadın ev içi bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrıldı. 12 milyon kadar kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına giremedi. Türkiye’de kadın işsizlik oranı AB üye ülkelerinin 2, OECD üye ülkelerinin 3 katına ulaşmış durumda.
Girişimcilikte de tablo çok farklı değil. Her 100 işverenden 91,3’ü erkek, 8,7’si de çoğunlukla çok küçük, mikro işletmelerin patronu olan kadınlar.
Hal böyle iken, “İkinci Yargı Reformu” paketiyle hız kazanan yoksulluk nafakası tartışmaları, şimdilik sırasını İstanbul Sözleşmesi’ne kaptırmış görünüyor(!) Yoksulluk nafakası ile ilgili tartışmaların çoğunda hukuki, sosyal ve ekonomik olarak o kadar yanlış nitelendirmeler yapılıyor ki, kamuoyu kadınların 300-500 TL nafaka ile zenginleştiğine, erkeklerin de yoksullaştığına inanacak duruma getiriliyor.
Yoksulluk nafakası boşanmanın mali sonuçlarından biridir. Türk Medeni Kanunu’ndaki düzenlemeye göre “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Yoksulluk nafakasının koşulları gayet açık düzenlenmiş. Öncelikle nafaka talep edenin boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmesi ve diğer taraftan daha ağır bir kusurla boşanmaya sebebiyet vermemesi gerekiyor. Bu iki koşul mahkemece tespit edildikten sonra nafaka yükümlüsünün gücü oranında yoksulluk nafakasına hükmediliyor. Dolayısıyla hâkim, yoksulluk nafakasının miktarını belirlerken nafaka talep edenin zaruri ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün mali gücü arasında bir denge kurmaya özen göstermektedir. Yoksulluk nafakası sadece kadınlara tanınmış bir hak değil, nafaka alan tarafın kadın olmasının nedeni toplumsal cinsiyet eşitsizliğidir. Kadınlar, erkeklerle eşit imkân ve ekonomik refah düzeyine sahip olamadıkları için nafaka talebinde bulunmak zorunda kalıyorlar. Türkiye koşullarında da yoksulluk nafakalarının büyük çoğunluğu 500,00 TL’nin altında, yani kadını yoksulluktan kurtarmaktan çok uzak.
“Süresiz nafaka” nedir?
Medeni Kanun, nafakanın süresiz olarak istenebileceğini söyler. Ancak bu “süresiz olarak isteyebilir” ifadesi, nafakanın mutlak surette bir ömür boyu devam edeceği anlamını taşımıyor. Yoksulluk nafakası, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde nafakanın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Çalışan, düzenli bir gelire sahip olan kadın, talep etse dahi yoksulluk nafakası alamıyor. Nafaka talep edenler, evlilik nedeniyle çalışma hayatına katılamadığı, evlendikten sonra kocanın sınırlaması gibi nedenlerle işinden ayrıldığı, çocuk sahibi olduktan sonra işini bırakmak zorunda bırakıldığı için ekonomik olarak kocaya bağımlı hale getirilmiş kadınlar. Öte yandan nafaka alacaklısı birçok kadının nafakasını alamadığı bilinen bir gerçek. Değil yoksulluk, açlık sınırının bile altında olan nafakası ödenmeyen, her seferinde icra marifetiyle hakkına kavuşmak isteyen kadınların, nafaka hakları tamamen ellerinden alınmaya çalışılıyor.
Evlilik birliği içinde kadın, evin tüm işlerinin, çocuk ve yaşlı bakımının doğal sorumlusu kabul ediliyor. Kadın olmanın bir parçası olarak görülen ve kadınların sorumluluğunda olduğu kabul edilen yemek, temizlik, ev düzeninin sağlanması, çocuk, hasta, yaşlı bakımı gibi işler çalışma olarak görülmüyor. Çünkü “çalışma” büyük bir çoğunluk için, ev dışında yapılan, süresi olan, gelir getiren faaliyetlerdir. Kadının ev-içi emeği görünmezdir, karşılıksızdır ve doğallaştırılmıştır. Üstelik bu işler, hane halkı tarafından eşit olarak da paylaşılmıyor. Kadın, dışarıda gelir getiren bir işte çalışsa da ev içi emek paylaşımındaki cinsiyetçi işbölümünde yine anlamlı bir değişim olmuyor. Kadın hem dışarıda çalışıyor, hem evin içinde çalışıyor. Bu durumda kadınların, özellikle de boşanmış ve çocuklu kadınların çalışma hayatına girmeleri pek kolay olmuyor, çalışma hayatındaki çoğu kadın da kendisini yoksulluktan kurtaracak gelir düzeyine ulaşma şansını yakalayamıyor.
Son tahlilde, kadınlara güvenceli ve sürekli istihdam sağlayacak politikaların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kadınların eğitimden eşit düzeyde yararlanmaları sağlanmalı, kadınla erkek arasındaki cinsiyete dayalı ücret farkının giderilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı, kadının çalışma hayatına katılmasının önünde bir barikat olan ev içi hizmetler, çocuk, hasta ve yaşlı bakımı için ilgili kurumlar tarafından bakımevleri ve işyerlerinde kreşler açılması sağlanmalı, ev dışında ücretli işlerde çalışan kadınlar için ise ev içi emek yüklerinden dolayı erken emeklilik ve yıpranma payı konularında yasal düzenlemelere gidilmeli, yaşamın her alanında kadına yönelik taciz ve şiddete karşı önlemler alınmalı, istihdama katılamayan kadınların, ev kadınları olmaktan kaynaklanan emeklilik hakları, sosyal güvenlik hakları olmalıdır.
Kadınla erkeğin eşitliği, eşitsizliği yaratan değer yargılarının ve toplumdaki geleneksel rollerinin değiştirilmesini de gerektirir. Bu ülkenin kadınlarını nafaka almak için boşanmakla suçlayanlara, Dünya Ekonomik Forumu 2018 Küresel Cinsiyet Eşitliği Uçurumu endeksine göre Türkiye’nin, 149 ülke arasında 130. sırada olduğunu da hatırlatmak isterim.
Sağlıkla kalın.
RSS
Twitter
Facebook
Youtube
Google+
Instagram
HERKESİN MARDİN İÇİN ‘UYGUN ADAY’ DEDİĞİ ABDULLAH ERİN...
Ey aday vatandaş senden ne istiyor?
YEŞİLÇAMIN EFSANE ADAMLARI: CÜNEYT ARKIN VE YILMAZ GÜNEY...
BAKARSIN BİR GECE ÇEKİP GİTMİŞİM...
IRKÇILIĞINIZDA BOĞULUN...
KEMALPAŞA TATLISI
Amedspor konferansı ve Amedspor tartışmaları bize ne anlatıyor?
ACEP BU YOLDA...
ÇİKOLATANIN KALP VE DAMAR HASTALIKLARI ÜZERİNE ETKİSİ…
DEM PARTİ VE AK PARTİ ARASINDA POLEMİK BÜYÜYOR…
KİME ÇALIŞAN GAZETECİLER?
TÜKETİCİ UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK (ÜCRETSİZ ARABULUCULUK)…
Aşk ve Yaşam Üzerine Aforizmalar